27 Haziran 2011 Pazartesi

Nereye Sürükleniyoruz?



Şevket Eygi Beyin 27.6.11 tarihli yazısı:
Nereye Sürükleniyoruz?

Türkiye nehri yatağından taşmış, büyük bir şelâleye doğru hızla akıyor... Seçimler bitecek, Meclis toplanacak, meseleler halledilecek, krizler yumağı çözülecek, memlekete huzur, iç barış, millî mutabakat (toplumsal uzlaşma) gelecek... Bütün bunların hayal olduğu anlaşıldı.
Türkiye'de, bildiğimiz (veya bilmediğimiz) satrançtan bin misli karışık, girift, büyük, dev bir satranç oynanıyor.
İdeolojik vesayet taraftarı egemen azınlıklar ile tarihî devamlılık, millî kimlik ve kültüre saygı ve riayet, çoğunluğun haklarının tanınması ve verilmesi, âdil hukukun üstünlüğü prensibi taraftarları arasında dehşetli bir satranç oynanıyor.
Bu memlekette (asıl kimliklerini bilsinler veya bilmesinler) bir buçuk milyon Kripto Yahudi, bir buçuk milyon da Kripto Hıristiyan bulunduğu realitesinden habersiz kimseler benim bu dediklerimi anlayamaz, beni komplo teorilerine inanan bir paranoyak olarak görebilirler.
Bendeniz bildiğini bilen, bilmediğini bilmek iddiasında olan bir hayalperest değilim.
Evet, Yahudiler 20'nci asırda iki Yahudi rejimi kurmuşlardır.
Bu ülkede iki tarih vardır.
İki kimlik vardır.
İki kültür ve medeniyet vardır.
Bu ülkede dehşetli bir tarihî bir ârıza ve kaza yaşanmıştır.
Tarihte hiçbir ülkenin başına, bizdeki kadar büyük bir kültür, kimlik ve medeniyet kazası ve ârızası gelmemiştir.
Halk yığınları bu ülkede seksen yıldan beri ideolojik bir eğitim çarkı içinde şekillendirilmektedir.
Bu ülkenin maarifi iyi ve vasıflı Türkiyeliler yetiştirmek için değil, resmî ideolojiye din gibi inanan robotlar ve zombiler yetiştirmek için çalıştı. Gerçi başarılı olamadı ama beyinlerde ve gönüllerde büyük tahribat yaptı.
1950'lerde böyle değildi ama artık Türkiye halkı, pek küçük bir azınlık dışında, dedelerinin ve atalarının Türkçe mezar taşlarını okumaktan âcizdir.
Genç nesillere tarih diye kavağa tırmanan balık mavalları, ideolojik masallar okutulmuştur.
Lisede iyi okumuş bir Fransız kaç yüz yıl önce yaşamış Pascal'in, Voltaire'in, Montesquieu'nün kitaplarını okuyup anlayabilir.
Kültürlü ve tahsilli bir İngiliz Shakespeare'i okuyup anlayabilir.
Okumuş bir Alman Goethe ve Schiller'i okur ve anlar.
Lise mezunu bir İranlı, 13'üncü yüzyılda yaşamış Hâfız'ı okuyup anlayabilir.
Lakin lise bitirmiş, üniversitede okumuş, sözde parlak bir tahsil yapmış bir Türkiyeli, 1928'den önce basılmış en basit Türkçe kitapları okuyamaz, hele edebiyatımızın şâhikası Fuzulî Divanının (Latin harflerine çevrilmiş bile olsa) mânasını anlayamaz.
Çünkü resmî ideoloji brehmenleri, egemen azınlıklar, Kriptolar dilimizi kesmişler, korkunç bir lisan tahribatı yapmışlardır.
Onların eğitim sisteminde mantık bile okutulmaz.
Onlar, yakın tarihin en güzel ve sade Türkçesiyle yazılmış Ömer Seyfeddin hikayelerini bile anlamaz mürekkeb câhil nesiller oluşturmuşlardır.
Onlar, millî kimliğimizin ana ve temel unsuru olan Müslümanlığa savaş açmışlardır.
Onlar, birleşip toparlanamasınlar diye, çoğunluğu oluşturan Müslümanları bir sürü birbirinden kopuk, birbiriyle tartışan hizip, fırka, cereyan ve cemaate ayırmışlardır.
Onların Müslüman halka karşı siyaset ve stratejilerinin ilk maddesi böl, parçala ve hükmet olmuştur.
Baskı, zulüm, tehdit altında yaşayan, cahil bırakılan, kimlik ve kültürleri erozyona uğrayan Müslümanların büyük kısmı bu tuzağa düşmüştür.
Bütün bu tahribata, bütün bu topyekun beyin yıkama faaliyetlerine, bütün hıyanet ve sabotajlara rağmen halkımızın büyük kısmı dinine, imanına, dinî kimlik ve kültürüne oldukça bağlı kalmıştır ama güç, şuur ve vasıf bakımından büyük yıkım olmuştur.
Egemen azınlıklar, resmî ideoloji Brehmenleri en çok Ehl-i Sünnet ve cemaati yıkmak, erozyona uğratmak için çalışmıştır.
Bu maksatla meydana bir sürü reformcu, yenilikçi, değişimci, Fazlurrahmancı, ılımlı İslamcı, BOP'çu, Kemalist ilahiyatçı provokatör çıkartmışlardır.
Bu memlekette gerçek demokrasi olursa, resmî ideoloji özelleştirilirse, vesayet sistemine son verilirse statükocular, Sezarcılar, Kriptolar, iki kimlikliler, egemen azınlıklar büyük darbe yiyecekler, yerlere serilecek ve bir daha toparlanamayacaklardır.
…………………………………………………………
BİZDEN NOT:Şevket Bey”e göre seadet “gerçek dembokraside!” anlaşılan!… Huzur kaçıracaklar bu din gelince “yerlere serilecek!” Halbuki şu başımıza gelenlerin bugün hepsi “dembokrasi dininin” pislikleri, ölümleri, hırsızlık ve zulümleri, kargaşası… Arkadaşımız bu hükme hangi muteber fetvâ kitabında rastlamış da iman etmiş acaba? Söylese de bilsek! Kendi beyanları ile sık sık ortaya koyar ki, fetvaya dayanmayan bir laf etmez hani!
LÂKİN KİTAB BUYURUYOR: “Allahın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin tâ kendisidir!”
O fetvayı bir görsek nasıl olur???
Merhum Üstad Necib Fazıl Bey şöyle buyuruyor…
“Nedir çâremiz nedir?
Demokrasi mi hâşâ!”
Ah tenâkuz! Senin uğruna ne imanların kanına giriliyor…
………………………………………………….
Bu yüzdendir ki, seçimlerden sonra bir ölüm kalım savaşı başlatacaklardır.
Halk çoğunluğunun oylarıyla başa geçen iktidarın oynanan dehşetli satrancı çok iyi, çok mantıklı, çok hikmetli, çok soğukkanlı, çok hesaplı bir şekilde oynaması gerekir.
Bu satranç partizanlıkla kazanılamaz.
Bu satrancı bilge satranççılar kazanabilir.
Unutulmasın ki, Ermeniler Türkiye topraklarına kesinlikle dönmek istiyor.
Unutulmasın ki, Elen şovenler Megali İdea'dan vaz geçmemişlerdir.
Unutulmasın ki, agresif ve mutaassıp haçlılar, Evangelistler, misyonerler bu coğrafyada tekrar Teslis bayrağını dalgalandırmak emelini besliyor.
Unutulmasın ki, çok gizli BOP protokollerine göre Türkiye'nin mutlaka parçalanması gerekmektedir.
Seçimlerden sonra her yer güllük gülistanlık olacak, Yüce Meclis toplanacak, bütün anlaşmazlıklar halledilecek... Güldürmeyin beni...
Bu memlekette uzun yıllar boyunca inkâr rüzgarları ektiler, şimdi onların fırtınalarını, kasırgalarını, boralarını biçiyoruz.
Egemen azınlıklar öyle kolayca pes demez. Gerekirse iç savaş bile çıkartırlar.
Onların ekmeklerine bilerek veya bilmeyerek yağ sürülmemelidir.
Dehşetli satrançta falso yapılmamalıdır.
Gençlere çok acıyorum...
Bu hengâme içinde hırsızlık yapan, haram rant ve nemalar peşinde koşan, gayr-i meşru yollarla zengin olan, altın ve gümüş, Euro ve Dolar biriktiren gafillere acımak mı lazım, lânet etmek mi gerek bilemiyorum.
Gemi korkunç bir fırtınada bata çıka gidiyor, onlarsa haram servetler edinmek için her haltı yiyor.
Sultan Abdülaziz Han'ın kahpece şehid edilmesinden bu yana bu ülke ne büyük ahlar aldı. Şimdi onların acısı çıkıyor.
Halife-i Rûy-i zemin Sultan Abdülhamid-i Sâni tahtından alaşağı edilip hakaret içinde Selanik'e (Ah Selanik!) sürülmesinin âhı.
Hânedanın ahları.
İskilipli Atıf Efendinin âhı.
Erbilli Şeyh Esad Efendinin âhı.
Yıkılan, satılan, kiraya verilen, düzlenen binlerce caminin, mescidin, medresenin, vakıf binasının, taş mektebin, imaretin ahları.
Sadece Ayasofya'nın âhı bizi yakmaya yeter de artar. Düzlenen tarihî İslam kabristanlarının âhı.
Zikrullaha kapatılan dergâhların, tekâya ve zevâyânın âhı.
İstiklal Mahkemelerinin karakuşî kararlarıyla asılan hocaların, şeyhlerin, dervişlerin, sülahının, mazlumînin ahları.
Erzincan'da şapka kanununu tenkit ettiği için asılan Şalcı Bacı.
Ah ya Rabbi, o kadar ah var ki, hangisini sayacağım.
Ahlar, fırtına olan rüzgârlar, inkârlar, zulümler, idam sehpaları...
"Her şey düzelecek, ufuklar çok pembe, gelecek çok aydınlık, her şey yolunda..."
Pardon, tekrar eder misiniz...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Deccallar ve Deccaliyet Fitnesi


Şevket Eygi Bey'in Köşeyazısı:

Deccallar ve Deccaliyet Fitnesi

NOT: Muharrir akradaşın bu yazısında tenakuzlara rastlamadığımız içün okunması faidelidir.

Kıyamet kopuncaya kadar bir deccal değil, birçok deccal çıkacaktır. Sahih hadîste "Otuz kadar deccal ve kezzab zuhur edeceği, bunların kendilerini tanrı veya tanrının elçisi olarak gösterecekleri" haber verilmiştir.
Bu asırda iki tür deccal vardır: Kişi deccallar ve kurum, tüzel kişi, topluluk şeklinde deccallar.
İslam dünyasında Müslümanları Allah'tan, Kur'andan, Sünnetten, Şeriattan, din ve imandan, ahlaktan, faziletten, hikmetten ayırmak için, icabında kan dökmeye kadar uzanan zulümler ve baskılar yapan şahıslar, rejimler, sistem ve düzenler bir tür mecazî mânada deccaldir. Bunların başındaki zâlim diktatörler de...
Bugün başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasını saran, pençe-i hakimiyeti altına alan genel bir deccaliyet vardır.
Bu deccaliyetin zalim, şeytanî, merhametsiz, amansız komitaları vardır.
Bunların elinde deccalî kurumlar, aletler, güçler, araçlar bulunmaktadır.
Gerçek şahıs, tüzelkişi, kurum, zihniyet olarak deccal ve deccaliyetler neler yapıyor, onların amaçları nedir?
1. Onlar Allah'a ve Resulüne savaş ilan etmişlerdir. Bu savaşın bir kısmı açıkça, bir kısmı sinsice yürütülüyor.
2. Onlar Müslümanları Allah'a itaat dairesinden çıkartıp küfür, şirk, günah, isyan, tuğyan bataklıklarına sürüklemek için gece gündüz çalışıyor.
3. Onlar Kur'an sisteminin, nizamının, ahlakının en büyük karşıtları ve düşmanlarıdır. Onlar, Müslümanların Kur'anı hayata uygulamasını istemiyor.
4. Onlar, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, insanlar için en güzel örnek ve model Resulullah'ın düşmanlarıdır.
5. Onlar bütün doğru inanç, düşünce ve hükümlerin, bütün iyi amellerin ve iyiliklerin, bütün güzel şeylerin kaynağı olan Şeriat-ı Garra-i Ahmediyeye düşmandır. Onlar Müslümanları Şeriatsız Müslüman (!) yapmak için şeytanla birlikte çalışıyor.
6. Onlar din ile hayatı birbirinden ayırmak, dini vicdanlara hapsetmek istiyor.
7. Onlar kadınları ve kızları azdırıp toplumu ahlaksızlık tufanları içinde yıkmak istiyor.
8. Onlar Türkiye toplumunun modern Sodom ve Gomore olmasını, hatta beter olmasını istiyor ve bu yolda var güçleriyle çalışıyor. Bu konuda korkunç tahribat yapmışlardır.
9. Onların cehennemî ve şeytanî iletişim kurumları ve âletleri çok nâdir istisnalar dışında her Müslümanın evine girmiş olup, mü'minlerin harîm-i ismetlerine müstehcenlik, zina, fuhuş, içki, kumar, seks azgınlığı, yalan, dolan, gıybet, iftira, fitne, fesat, günah, isyan lağımları akıtmaktadır.
10. Deccalların ve deccaliyetin en büyük silahı ve aleti para, mal, zenginlik hırsı, benlik, lüks ve israftır. Deccallar Müslümanların Altın Buzağı'ya tapmasını istiyor.
11. Deccallar ve deccaliyet, toplumu kokuşturmak için her şeyi yapıyor.
12. Deccal içkiyi, ahlaksızca eğlenceleri, seks azgınlıklarını teşvik ediyor.
13. Deccallar ve deccaliyet yakın tarihimizde birtakım zayıf karakterli ve düşük ahlaklı sözde Müslüman, aslında katmerli münafık kimseleri de parayla, makam ve mevki vererek alet edip kullanmıştır.
14. Deccallar ve deccaliyet İslam'ı tahrif etmeye, Müslümanları doğru yoldan saptırmaya çalışıyor. Bu maksatla dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, ılımlı İslam, BOP İslam'ı, AB standartlarına uygun İslam, sekülerleşmiş İslam, İslam Protestanlığı, Tarihsellik mezhebi, Feminizme uyarlanmış ve ayarlanmış İslam, Kemalizm ile İslam bağdaşır mezhebi gibi akımlar türetiyor.
15. Vaktiyle Hindistan'da hükümdarlık yapmış olan Ekber (Ekfer) Şah da bir tür deccaldı ve maalesef birtakım ulema-i su' (kötü ve alçak alimler) onun etrafında toplanmışlar, ona yağcılık ve yalakalık etmişler, küfrüne hizmet etmişlerdir.
İslamî açıdan bugün ülkemizde korkunç ve dehşetli bir deccaliyet tahribatı görülmektedir.
Bir kısım kadın ve kızların hali yürekler acısıdır.
İçki son derece yaygın hale gelmiştir ve kısıtlama çabaları engellenmektedir.
Kur'an, Sünnet ve icma-i ümmetle büyük günah ve suç olduğu kesinlikle bildirilen ve bilinen zina suç olmaktan çıkartılmıştır.
Ahir zaman alametlerinden zina ve bina yaygın ve genel hale gelmiştir.
Müslüman kadın ve kızlarının tesettürüne cephe alınmıştır.
Bazı kurumlarda namaz kılmak, oruç tutmak, karısı ve kızı başörtülü olmak büyük suçtur.
Deccalların ve deccaliyetin sayesinde haram yemek genelleşmiştir.
Deccalların ve deccaliyetin en büyük korkusu Ümmet-i Muhammed'in alim, arif, fazıl, takvalı, cesur, hikmetli, ehliyetli, liyakatli, güçlü bir İmam-ı Kebir seçip ona biat ve itaat etmesidir.
Müslümanlar bugünkü durumlarıyla deccalların ve deccaliyetin şerlerini def' edip selamet ve necat sahillerine çıkamaz.
Âhir zamanda geleceği, inkârı mümkün olmayan derecede çok râvinin ve rivayetin delaletiyle bilinen Mehdi hazretleri zuhur ve huruc edince Deccal, Süfyan, deccaliyet ve süfyaniyet ile etkili mücadele edilebilecektir.
Mehdi'nin zuhur edeceğine dair rivayetler mânevi tevâtür derecesinde olup, bunları inkâr edenler bid'atçidir. İnkarları, cehaletten değil de, Resulullahı tekzip ve red şeklindeyse onların küfründen korkulur.
NOT: Rasulullah Aleyhisselam’ı (tekzib ve redd) mutlak küfürdür. Küfründen korkulur lafı çok hafif kaçmış…
Mehdi ve etrafındaki iyiler ve doğrular ordusu Kur'an, Sünnet, Şeriat ahkamını tekrar yürürlüğe koyacaktır.
Yeryüzünde adaletli, güvenli, faziletli, ahlaklı, hikmetli bir Altın Çağ yaşanacaktır.
Âhir zamanda nüzulu kesinlikle, tevatür derecesindeki haber ve rivayetlerle bildirilmiş olan Hz. İsa aleyhisselam gelip Müslümanların safına katılınca gayr-i Müslimler kütleler halinde hidayete geleceklerdir.
Melhame-i Kübrada, büyük kanlı savaşlarda son büyük Deccal öldürülecek, deccaliyet yerin dibine batırılacaktır.
Bu benim yazdıklarımı binlerce büyük ulema, fukaha, eimme, müctehidîn, meşayih, mürşid-i kâmiller, kutublar, gavslar, ricalullah haber vermişlerdir
NOT: Bunca büyük zevatın haber verdiklerini arkadaşımız ancak nakledebilir! Biz onlara tabiyiz, onlar bize değil…
Bütün süleha-i ümmet (dün ve bugün) Mehdi'nin zuhur, İsa aleyhisselamın nüzul edeceğinde ittifak etmişlerdir.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kesin şekilde haber vermiş olduğu, haklarında tevâtür beyyinesi bulunan şeyleri tekziben ve muanniden inkâr edenlerin kâfir olacağı bildirilmiştir.
Bugün, imanını korumak isteyen şuurlu ve uyanık bir Müslümanın temel vazifelerinden biri deccallara, deccaliyete, tağutlara karşı olmak, onlara kalben buğz etmek, adavet beslemek, kardeşlerini onların pençelerinden kurtarmak için çalışmaktır. Bu çalışma münferiden iyi yapılamaz, müctemian planlı programlı yapılmalıdır. Deccalla ve deccaliyetle mücadele eden iyi ve hayırlı kimseler ve kurumlar desteklenmelidir
NOT: Bu “kurumların” yani müessese ve cemaatlerin kim olduklarını bilmeyenler içün birkaç isim verilmek i’câb eder!Kavl-i mücerredde bırakmak halinde, bunları bilmeyenler, neyi, kimi, nerede, nasıl “destekleyecekdir?”
Deccalin ve deccaliyetin teşvik ettiği kötü metotlarla hayır işleri yapılamaz.
NOT: Mesela “dembokrasi” denen din,bir deccâliyet midir; ve onun lehinde söylenen sözler nereye ne kadar girer? Arkadaşımız buna da açıklık lutfetmeli!. Sık sık onun lehinde yazılar yazıp onun hâkimiyyetinde yol alınabileceğini tebârüz etdirmek ve “onun metoduyla hayırlı işler yapmak!” mümkin midir?
Müslümanlar her hâl ü kârda müstaqim (dosdoğru ve dürüst) olmakla yükümlüdür.
Deccal aynı zamanda kezzabtır, yani çok yalan söyleyendir.
NOT: Dembokrasi gece gündüz kezzablık ve yalancılık peşinde olunca, o da bir deccalizma değil midir?
Kendisini deccal ve deccaliyet fitnesinden korumak isteyenler Kur'an ve Sünnet dairesine girip Allah'a ve Resulüne itaat etmelidir.
Deccale karşı olanlar Şeriat-ı Garra-i Ahmediyeye hizmet etmelidir.
Deccala karşı olanlar sakın haram yemesinler. Haram yiyenler, dolaylı şekilde Deccal'e hizmet etmiş olur. Görür müyüz, görmez miyiz bilmem ama Müslümanlar Mehdi ve İsa aleyhisselamın zuhuruna muntazır olsunlar (çıkışını beklesinler).
Âhir zamanın büyük fitneleri, melhameleri başlamıştır. Herkes safını belirlesin, yerini alsın.
Allah'ın, Resulullah'ın, Kur'ân'ın, İslam'ın, imanın, ahlak ve faziletin, hikmetin hizbi içinde yer alanlar en doğrusunu yapmış olurlar.
Ey Müslümanlar!.. Paralı kiralık askerler olmayınız. Gönüllü mücahidler olunuz.
Küçük cihatta başarılı ve muzaffer olmak istiyorsak önce nefislerimizle büyük cihad yapmalıyız.
Deccalin ve deccaliyetin en büyük yardımcıları din sömürüsü yapan, dinini dünya için satan sefihlerdir.
Gerçek ve sâdık mü'minler için, ömürleri ölümlerine iman ile bitişip hüsn-i hâtime ile göçmüş olurlarsa ebedî zarar ve ziyan yoktur, onlar için ebedî saadet vardır.

GLOBAL SATRANÇTA TASAVVUF.

BİZDEN NOT: Ilımlı İslam dini gibi ılımlı tasavvuf denilen yolların 15 asırlık gerçek İSLÂM ile hiçbir alâkası olamaz; ve bu sun'î ve uydurma yolların İslâmiyyeti yeryüzünden kaldırmak isteyen beşerî ideolojiler tarafından ortaya atıldığı asla unutulamaz... 

Gerçek İSLAM ve TASAVVUF asla birbirinden ayrılamaz ve 15 asırlık son Şeriata mutlak bağlılık taşımayan her tasavvuf ve tarikat, ismi ve cismi ne olursa olsun hakikati itibariyle İslâm'ın dışındadır ve bir müslüman bu kabil yolları kat'iyyet tasdik ve tahsin edemez. Allâh'ın hakimiyyetini tatbik hedefi taşımayan her İslam ve tasavvuf denilen nesneler şeytânî yollardır ve bunların nefy ü reddi "LÂ İLÂHE" diyen bir müslüman tarafından en temel imân esasıdır. 

Büyük Müceddid İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin beyan buyurduğu İslam'daki beş ibâdât şartından biri olan "CİHAD" farîzası, adı geçen hakimiyyetin en büyük vasıtası ve tahakkuk unsurudur. Hâlidî Şeyhlerinden Büyük Mürşid Ahmed Zıyauddîn Gümüşhânevî Hazretleri "Câmiul-Mütûn" nâm kıymetli akâid kitabında: "zamanımızdaki en büyük ibâdet cihaddır" buyurmakdadır.

Şeriat ve tasavvufun her mevzu edildiği yerde bu ana esasdan ayrılmadan kıymet hükmüne varmak her aklı başındaki müslümanın en baş ve biricik şartı olmalıdır.

---------------------------

Türkiye`nin ve dünyanın sayılı Türk ve Kafkas Tasavvuf Tarihi otoritelerinden Dr. HAYATİ BİCE`nin çarpıcı analizinde "Cihad ruhunu yitirmiş bir İslam” türetmek üzere dünya çapında “Ilımlı İslam” prototipleri imalatı çabasında olan ve ülkemizde de bu prototiplere kuluçkalık etme kapasitesi olan kişi ve gruplara kucak açan Batılı stratejistlerin sinsi planlarının iç yüzünü ve TASAVVUF`un hakikatini bulacaksınız...
8 Temmuz 2009 tarihinde CNNTurk.com websitesinde -tercüme olduğu hemen anlaşılan- “Radikallerle mücadele için tasavvuf telkini” başlıklı ilginç bir haber yayınlandı. (1) “Cezayir`de radikal direnişçilerle mücadele için, hükümet tarafından tasavvuf düşüncesinin telkin edileceği”ni bildiren 8 Temmuz 2009 tarihli bu ‘ilginç’ haber şu şekilde devam ediyordu: “Polis baskınları, gözaltılar ve silahlı çatışmaların fayda vermediğini gören Cezayir hükümeti, radikal direnişçilere sufi yaklaşımı benimsetmeye çalışıyor. Cezayir Diyanet İşleri Bakanlığı`ndan yapılan açıklamada, hükümet tarafından tasavvuf anlayışını anlatmak üzere bir televizyon ve radyo kanalı kurulduğu; kurulan bu kanallar sayesinde "Selefi ideolojinin Cezayir`in doğasına uygun olmadığı, insanların barışçı, hoşgörülü ve açık görüşlü İslam`a dönmesinin teşvik edileceği" belirtildi.

Son derecede dikkat çekici olan bu haberden hareket ile konunun arkaplanına ilişkin bir araştırma yaptığımda 1990’lı yıllardan bu yana ülkenin “laik yönetimi” ile İslamcı güçler arasındaki çatışmalarda 200.000 kadar insanın hayatını kaybetmiş olabileceğinin tahmin edildiği Cezayir’de bu tür bir arayışın olmasını yadırgamadım. (2) Fakat konunun Cezayir ile sınırlı olmadığını gösterecek şekilde, hemen hemen aynı tarihlerde Pakistan’da da tasavvuf ekseninde yeni bir resmi organizasyona gidilmesi ilginç olmalıdır. Konuya global olarak bakıldığında Malezya’dan Fas’a; Sudan’dan Türkiye’ye kadar pek çok İslam ülkesini ilgilendiren bir sürecin parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğine dair yeterince kanıt olduğu görülmektedir.
***
“İslamabad aşırılara panzehir olarak tasavvufu görüyor” başlıklı bir diğer haber ise konunun Pakistan (ve oradan hareket ile Afganistan) ile ilgili yönünü yansıtıyordu. Pakistan hükümetinin resmi açıklamasına göre yedi üyeden oluşan “Tasavvufi Danışma Kurulu” ( =Sufi Advisory Council ) kurulmuş ve ilk toplantısını 9 Haziran 2009 günü Pakistan Din İşleri Bakanlığı’nda yapmıştı. Bu kurulun kuruluş hedefi de Cezayir’deki gelişmeye benzer şekilde ülkede tasavvufun yayılması ile aşırılık ve fanatizme karşı mücadele olarak belirlenmişti. “Tasavvufi Danışma Kurulu”nun tasavvufun mükemmelliğini tanıtmak için önder pozisyonundaki aydınları çaba sarfetmeğe davet etmesi de düşünülmekteydi. (3)
“Tasavvufi Danışma Kurulu”nun Pakistan’daki faaliyet hakkında yapılan “Devlet Destekli Tasavvuf” ABD think-tankları Pakistan’da İslam`a devlet sponsorluğu için neden bastırıyor? başlıklı ve ABD’de yaşayan –muhtemelen Pakistan kökenli- bir hukukçu olan Ali Eteraz imzalı yoruma göre (4) konunun oldukça derin kökleri vardı. “Tasavvufi Danışma Kurulu” öncülü olan ve general Müşerref döneminde “Milli Sufi Konseyi” adı ile bilinen teşekkülün bölgede artan Taliban etkisine karşı daha aktif hale getirilmesi maksadıyla yeniden organize ediliyordu.
***
Londra’da yaşayan araştırmacı Usama Butt ise “Tasavvuf ve Batı” başlıklı yazısında dünyanın ‘global patron’u ABD’nin hemen herşeyde olduğu gibi radikal İslamcı akımların İslam ülkelerindeki etkisine karşı “tasavvufun öne çıkartılması” planında da parmağı olduğunu ortaya koyuyordu. Usama Butt’a göre bu sürecin arkaplanında ABD politikalarının belirlenmesinde tartışılmaz bir etkisi olduğu kabul edilen think-tankların ve özellikle de -Türkiye kamuoyunda da ismi bilinen- RAND adlı düşünce kuruluşunun Sufi İslam`ı “ılımlı ve iş tutulabilir ortak” olarak tanımlamasının önemli olduğuna dikkati çekiyordu. (5)
ABD yönetim erkinin merkezi olan Pentagon`a ‘düşünce üreten’ danışma kurumlarının başında gelen "RAND Corporation"ın 2007 tarihli bir raporunda gerçekten de Cezayir’den Pakistan ‘a kadar geniş bir İslam coğrafyasında belirmeğe başlayan bu yeni politikanın ipuçları yer almaktaydı.“Ilımlı Müslüman Ağları İnşası” ( = Building Moderate Muslim Networks ) başlıklı bu rapor Angel Rabasa, Cheryl Benard, Lowell H. Schwartz ve Peter Sickle adlı araştırmacıların imzası ile yayınlanmıştır.(6) Bu rapor hemen tüm İslam ülkeleri yanında Türkiye hakkında da bazı önemli değerlendirmeleri içermektedir. Raporda ABD çıkarları için işbirliğine açık “Potansiyel Ortaklar” başlığı altında ‘laikler’; ‘liberal müslümanlar’ ve “sufiler de dahil” olmak üzere ‘ılımlı gelenekçiler’ şeklinde üç grub sıralanmaktadır.
Konunun ABD stratejileri açısından öneminin daha önceki RAND raporlarına da yansımış olduğu anlaşılmaktadır. RAND Corporation tarafından 2003 yılında yayımlanan ve Cheryl Benard tarafından hazırlanan “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar; Kaynaklar ve Stratejiler” başlıklı raporda da “Sufiler” başlıklı bir paragraf yer almaktaydı. (7) Bu paragrafta Afganistan ve Irak gibi köklü tasavvufi geleneklere sahip ülkelerde tasavvufun derin kültürel kodlarının gücüne ve entellektüel potansiyeline dikkat çekilmişti.
Son olarak dünyanın saygın haber dergilerinden TIME’de 22 Temmuz 2009’da yayınlananTasavvuf Terörü Azaltabilir mi? (= Can Sufism Defuse Terrorism? ) başlıklı yazı konunun batılı çevreler için ilgi kaynağı olarak izlenmeğe devam edileceğinin göstergesi oldu. Ishaan Tharoor imzalı bu yazıya göre, RAND Corporation, Batılı yönetimlere tasavvufu “doğal bir müttefik” olarak takdim etmekteydi. (8)
***
Buraya kadar yaptığım ve genellikle Batı kaynaklı yayınları yansıtan alıntıları değerlendiren okurun “tasavvufi akımlar”ı “emperyalizmin işbirlikçisi” olarak gösterdiğim gibi –hiç mi hiç arzu etmediğim- bir sonuca varması muhtemeldir.
Oysa yıllardır Türk tasavvuf geleneği ile ilgili ve tasavvufi hayatın pratikleri ile yaşayan birisi için “tasavvufu karalama” suçlamasına vardırılacak bu değerlendirme çok yanlış olacaktır. Dikkat çekmek istediğim konu sadece, İslam dünyasındaki her türlü gelişme ile ilgili olarak batılı strateji odaklarının bazı kurguları olduğu ve bu kurgulanan tuzakların farkına varılmasının taşıdığı önemdir.
Global oyun kurucuların İslam dünyasının mevcut durumunun şekillenmesinde bir faktör olarak görmezden gelemediği tasavvufi akımların ve özellikle Türk tasavvuf geleneğinin asırlara varan “cihad-ı asgar” (=küçük cihad: zahiri düşmanla silahlı mücadele) tecrübesinin iyi bilinmesinin gereği de ortadadır. Bunun Türk tarihinde nasıl etkin bir rol oynadığının çok güzel bir özeti Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” çalışmasından okunabilir. Prof. Barkan hâlâ önemini koruyan bu uzunca makalesinde Osmanlı devletinin ilk kuruluş yıllarında “derviş-gaziler”in gerek fetihlerde fiilen yer alan savaşçılar, gerekse akıncıların öncü kuvveti olarak yerleştikleri uç noktalarda yaptıkları (bir nevi psikolojik harekat olarak adlandırabilecek) bayındırlık ve gönül çelme çalışmalarının önemine işaret eder. (9)
Konunun çok ilginç bir örneğini ise Türkistan coğrafyasında hâlâ etkisini sürdüren Necmeddin Kübra’nın Moğollara karşı verilen bir savunma savaşında şehid olarak dünyadan ayrılması örneğinde bulmak mümkündür. Mevlana Celaleddin Rumi’nin de bir şiirinde işaret ettiği bu şehadetin örnek olduğu “mücadeleci ve aktif” tavrın pek çok örneğini tasavvuf tarihimizde bulabiliriz. (10)
Düşmanla “dişe diş mücadele” eden tasavvuf ehlinin yapıp ettiklerinin yakın zamanda vukua geldiği için kısmen daha iyi bilinen bir örneğini İmam Şamil ve müridlerinin Kafkasya’daki cihad hareketinde görebiliriz.(11) Batı literatürüne “müridizm” olarak geçen İmam Şamil öncülüğündeki bu sufi direnişinin Türkiye’ye göç eden takipçilerinin de aynı tarzdaki “aktif mücadele geleneği” ülkemizin 1919-1922 yıllarında yaşadığı işgal ve kurtuluş mücadelesi yıllarında ortaya konmuştur. İmam Şamil’in bağlı olduğu tasavvufi zincirin bir halkası olan Şerafeddin Dağıstani’nin (vefatı:1936) Bursa’yı işgal eden Yunan birliklerine karşı Orhangazi-Yalova hattında müridleri etrafında organize ettiği büyük direniş bu aktivitenin çok tipik bir örneği olarak tarihe geçmiştir. (12)
Türkiye ile “ılımlı İslam” çerçevesinde yapılacak işbirliğine açık gruplar hakkında RAND raporlarındaki değerlendirmenin yüzeyselliği Batı emperyalizminin -zorbalıkla işgal etse bile- son tahlilde İslam topraklarında neden kalıcılık kazanamayacağının bir kanıtı olarak da değerlendirebilir. (İlgili okurun ülkemizde “Ilımlı İslam” kuluçkası olma potansiyeli görülerek “ılımlı sufi İslam’ın temsilcisi” etiketi ile öne çıkartılan grub”un aslında tasavvuf ile ne kadar da alakasız bir topluluk olduğunu görmek için ilgili 6. ve 7. dipnotlardaki söz konusu raporlara bir göz atması yeterlidir.)
Cihad ruhunu yitirmiş bir İslam” türetmek üzere dünya çapında “Ilımlı İslam” prototipleri imalatı çabasında olan ve ülkemizde de bu prototiplere kuluçkalık etme kapasitesi olan kişi ve gruplara kucak açan Batılı stratejistler, biraz ‘konuya fransız” olmasalar hemen anlarlardı ki Türk tasavvuf geleneğinde “kılıç sallarken tevhid zikrine devam eden” bir damar her zaman var olmuştur ve -bazen günümüzdeki gibi zayıfla(tıl)mış olsa bile- daima var olacaktır.
Önümüzdeki yıllarda da etkili olması beklenen İslam’ın tasavvufi geleneğini yedeğe alarak “İslam’ı pasifize etme rüyası”nın ardınca gidilen bu yeni sürecin dünyada ve ülkemizde nasıl bir seyir izleyeceğini hep birlikte göreceğiz.



------------------------------------------
Dipnotlar :
(1) “Radikallerle mücadele için tasavvuf telkini”;

(2) Algeria promotes Sufism in hopes of peace, J. Samia Mair;
(3) Islamabad sees sufism as extremist antidote;
(4) State-Sponsored Sufism , Ali Eteraz;
(5) Sufism and the West, Usama Butt;
(6) Building Moderate Muslim Networks, RAND Corp.;
(7) Civil Democratic İslam: Partners, resources, and strategies , Cheryl Benard, RAND Corp;
(8) Can Sufism Defuse Terrorism?
(9) “Kolonizatör Türk Dervişleri”, Prof. Dr. Barkan, Ömer Lütfi; Vakıflar Dergisi, sayı:2, sf. 279-304, Ankara, 1942.
(10)İşaret Taşları, Dr. Bice, Hayati; İnsan yayınları, İstanbul, 2006.
(11) İmam Şamil ve Kafkasya Cihadı hakkında bkz.
(12)Kurtuluş Savaşı Yıllarında Şerâfeddin Dağıstanî hakkında bkz.



BOYUTHABER ÖZEL


Fethullahçılar CIA casusluğundan TUTUKLANDI


Gülen okullarını kapatan Rusya, bu kez de Fethullahçıları tutukladı

Anadolu Haber
08 Nisan 2011, 14:01


Rusya karşı istihbarat teşkilatının Fethullahçılara karşı yürüttüğü operasyon, Fethullahçıların CIA ile bağlantılı olduğu yönündeki bulgulara dayanıyor
Daha önce Fethullah Gülen cemaatine ait bazı okulları kapatan Rusya, Fethullahçılara yönelik bir operasyon daha düzenledi. Rusya karşı istihbarat teşkilatının Fethullahçılara karşı yürüttüğü operasyon, Fethullahçıların CIA ile bağlantılı olduğu yönündeki bulgulara dayanıyor. Yapılan operasyon sonrası, Fethullahçıların bir numarasının Rusya'ya sokulması yasaklandı!
Aydınlık gazetesinde yer alan habere göre, geçtiğimiz günlerde Rusya'nın Nizhny Novrgorod şehrinde Rus karşı istihbarat teşkilatı FSB, Fethullahçılara yönelik bir operasyon düzenledi. Türkiye, Azerbaycan ve Rusya vatandaşı olan 12 kişi tutuklandı. 40 adet yasak yayına el konuldu. Yasak yayınların büyük çoğunluğunu Said-i Nursi'nin kitapları oluşturuyordu.
Fethullahçıların faaliyetleri Rusya'da yüksek mahkemenin 10 Nisan 2008 tarihli kararıyla yasaklanmıştı.

TATARİSTAN'DA AÇIK TEHDİT
Olay Rus basınında geniş yer aldı. Moskovsky Komsomolets Gazetesi, Fethullahçıların Rusya'daki yasadışı faaliyetlerinden örnekler verirken, Rus istihbaratına göre dünyada 4 milyon Nurcunun yaşadığına ve bunların ciddi bir kısmının Rusya'da olduğuna dikkat çekti. Nurcuların, yasadışı amaçlarına ulaşmak için eğitim kurumlarında köksaldığı ifade edildi. Son yıllarda bu okulların faaliyetlerinin özellikle Tataristan'da açık tehdit halini aldığının altı çizildi.

FETHULLAHÇILAR CIA'E BAĞLI
Son dönemde bu konuya yer veren önemli kuruluşlardan biri de Rusya'nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Yakın Doğu Enstitüsü. Dünyadaki çeşitli istihbarat kaynaklarına yakınlığıyla bilinen esntitünün uzmanı Y.B. Sheglovin, kurumun sitesine yazdığı kapsamlı incelemede, Gülen'in uzun süreden beri CIA ajanı olduğunu beliriyor. Yazının sonunda özetle maddeler halinde şu noktalara vurgu yapılıyor;

1 - Fethullahçılar, CIA'in cihat hareketine dünya çapında sızma operasyonunda kullandığı paravandır. Bu maaliyetlerin temel merkezlerinden biri Afganistan'dır. Ardından Afrika ve Orta Asya gelmektedir.
2- Fethullahçılar Amerikalılar tarafından özellikle istihbarat edinmek için kullanılmışlardır. Bu yasadışı örgütlenme esas olarak MİT'e değil CIA'e bağlıdır.
3- Fethullahçılar, ABD tarafından sadece cihat yandaşlarına değil ayrıca Türkiye'deki siyasi süreçlerde ve devlet yapısında da kullanılmıştır. Türkiye'de askeri istihbaratın yaptığı gizli çalışmalarda özellikle 2000 sensinden beri tarikatın orduya, polise, yargı organlarına ve siyasi partilere yönelik ciddi bir sızma operasyonu tespit edilmiştir. Burada ilginç olan İslam etkisinin değil, Amerikan etkisinin söz konusu olmasıdır. Amerikan istihbaratı, ılımlı İslam üzerinde siyasi güç toplama perspektifiyle hareket etmektedir.
4- Amerika'nın istihbarat operasyonu 'Nurcular, Fuller'in yeşil kart açıklaması ve Gülen'in İran'a karşı ve Mavi Marmara konusundaki tavrıyla tamamen açığa çıkmıştır.
Cemaatin ABD açısından miadı dolmaktadır.

Kaynak :www.internethaber.com

17 Haziran 2011 Cuma

Mehmed Şevket Eygi Yazıyor

Bozuk Düzen

Bozuk düzenin çanak yalayıcıları.

Bozuk düzenin haram rantlarına talip olanlar.

Bozuk düzenin kirli nemaları.

Bozuk düzenin haram kemikleri.

Bozuk düzenin ganimetleri.

Dün çok kötü bu bozuk düzen diyenler.

Bozuk düzen yıkılsın, yerine iyisi gelsin diyenler.

Bunların çoğunun şimdi sesleri solukları çıkmıyor.

Bozuk düzenin zehirli nimetleri onları semirtti.

Eski sahte mücahitler, yeni müteahhitler.

Haram yiyiciler.

Saçı bitmedik yetimlerin hakları.

Ne yurtta, ne cihanda barış var.

Silahlar patlıyor, gerilla savaşı, ölenler, yaralananlar, her yer toz duman.

Yağma, talan, vurgun gece gündüz devam ediyor.

Bina ve zina.

İrtikab irtişa.

Dava deve.

Altın gümüş, euro dolar, para para.

Asker rap rap rap diye yürür.

Bunlar rant rant rant diye.

Otuz sene önce içmeye ayranı olmayanlar bugün yedi yıldızlı hayat sürüyor.

Lüks hayat, oh yan gel de yat!

Lüks otomobiller uçar gider, ufukları aşar gider.

Lüks kravatı rüzgarla ters döndü, markası göründü, adam zevkten dört köşe.

Lokanta devri bitti, şimdi süper restoranda yiyor.

Boğaz'da Bilmem Ne Kitchen'da lüferin porsiyonu 500 lira.

Bin lira da olsa yer, denizde kum, onda para.

Çağdaşı Maldiv adalarında tatil yapar.

Dincisi Umreye gider.

Kabe'nin yanıbaşındaki lüks otelin on beşinci katından bakar.

On bir ay günah işlemiş, umreden pir ü pak döner.

Bazı eski mücahitler Ramazan'da pek neşeli olur.

Etkinlikler, eğlenceler, Haliç Direklerarası, sahura kadar vur patlasın çal oynasın.

Kutsal ay edebiyatı.

Eski mücahitler ihaleleri çok sever.

Denizin dibi ısınır, yer deprenir.

Balıklar kütle halinde ölür, karıncalar yuvalarından dışarıya uğrar.

Yetim çocuklar ağlar, zenginler güler.

Hıçkırıklar kahkahalara karışır, bu ne konserdir.

Binalar yükselir, zinalar artar.

Camiler süslü, ezanlar gür, cemaat yok.

Altın Buzağı heykelleri güneşte parıldıyor.

Rejim baronları, ideoloji baronları, çağdaş baronlar, din baronları, cemaat baronları sürü sepet.

Ümmet yetmiş fırkaya bölünmüş.

Çekişme tepişme.

Zina artık suç değil, zinacılar bayram yapıyor.

Küçük çocuklara özel din ve Kur'an dersi vermek yasak. Veren kodesi boylar. Din hürriyeti böyle olur.

Başı örtülü diye Dr. Zeliha hastaneden kovuldu.

Başı örtülü avukat hanım duruşmaya giremez.

Başı örtülü hanım öğretmen ders veremez.

Liseli kız başı örtülü okula gidemez.

Meclis'te bir tek başı örtülü hanım vekil yok.

23 Nisan neşe doluyor insan.

19 Mayıs kutlu, mutlu ve ulusal olsun.

Yaşasın Kemalizm!.. Yaşasın demokrasi!.. Yaşasın İslamcılık!.. Yaşasın BOP!..

BOP BOP Hop Hop!..



16.06.2011